Moral Fm Dinle

GÜNAH KAVRAMI VE İSLAM

ALLAH GÜNAHLARI ÖRTER İFŞA ETMEZ 
RESİM VE GÖRÜNTÜLERİ SÜREKLİ PAYLAŞMAK
İNSANLARDA PSKOLOJİK TRAVMALAR OLUŞTURUR 

FORUM YILDIZLISEMALAR İSTANBUL 2010

SALİH MEHMED ARİFOĞLU

Selamün Aleyküm kardeşlerim 
Allah günahları örter isimli yazıyı 
Kaleme almaktaki maksadımız şudur
Öncelikle medyatik görüntüler 
Resimler ve sanal alemdeki paylaşımlar
Tecacüz katliam veya savaş görüntüleri vesaire
Toplumdaki hataları yok etmeye bazen yetmediği gibi
İnsanların ruh alemini çökertmeye 
Psikolojik yapılarını bozmaya 
Yapılanları sıradanlaştırmaya neden olur
Hatalar hepimiz için geçerlidir
Ve insan veya müslüman olarak
Hatalardan ders alırken
Hatalara karşı uyarı yapanlarında
Biraz dikkatli davranmalarını istediğimizdendir
İnsan olarak veya müslüman olarak 
Hepimiz hata yapabiliriz
Veya başkalarının hatalarınıda görebilirz
Ancak hatalı davranışlarımızdan dolayı 
Bizleri uyaranların üsluplarındaki 
Rencide eder tarz bizleri bazen hatadan alıkoyamaz
Hata yapan insanları rencide etnekten ziyade
Ağırbaşlı ve sakin davranarak hataları söylemek
Ve bu hataları söylerkende 
Toplum içinde değil özel bir yerde söylemek
Başkalarınında duymalarına engel olarak söylemek gerekir
Çünkü Allah merhametlidir ve mağfiret sahibidir
Biz hataları hata yapanların yüzüne söylemeden önce
Hata yapan kişi çok pişman olmuş ve tövbe etmişte olabilir
Rabbimiz hataları gördüğünden affetmişte olabilir
İnsanları azarlar şekilde 
Fütursuzca hatalarını yüzlerine vurmak
Ve hatalarından dolayı insanlara eziyet etmek
Onları toplum içinde rencide etmek
Halis müslümana yakışmayan davranışlardandır 
Yapılan hataları sürekli yazılarla veya resimlerle paylaşırkende 
Ve toplumda bunları yaymaya çalışırkende
İnsanların resmilerini ve kimliklerini 
İsimlerini adreslerini ifşa ederek paylaşmak yanlıştır
Amaç hataları topluma anlatmaktır
Ve hatalardan ders alınmasını sağlamaktır
Fakat kişilerin isimlerini resimlerini ifşa etmek yanlıştır
Zulme uğrayanlarında kan revan içindeki resimlerini 
Sürekli görüntülerini gündeme taşıyarak duygu sömürüsü yapmakta yanlıştır
Bu zaman içinde insanların pskolojik yapılarının bozulmasına neden olur
Hataların yada günahların alışılagelmiş bir şeymiş gibi algılanmasına yol açar
Irak işgali ve Bosna Hersekteki görüntülerle 
Aslında dünya vahşet görüntülerine alıştırılmıştır
Medyadaki haber yada sinemalardaki 
Tecavüz cinayet görüntülerininde sürekli paylaşılması 
Aynı şekilde insan ruhunda pskolojik travmalara sebep olur
Bu konuyla ilgili aşağıdaki yazıyı okuyalım inşallah




 

 

 

HATALARI ÖRTMEK

http://www.sevde.de/islam_Ans/H/hatalari_ortmek.htm

 

İnsan, hata işlemeye müsait bir şekilde yaratılmıştır. Onun bu zaâfı, nefsi aklına galebe çaldığı zaman daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bazen de insan farkında olmaksızın, bilmeyerek hata işler. Kısacası insan, beşeri özellikleri sebebiyle, zaman zaman kusur ve hatalar işleyebilir. Ancak, farkına vardığı zaman hemen Allah Teâlâ'dan af veya hakkına tecavüz ettiği kişiden özür dilemesi, güzel bir ahlâk örneğidir. Çünkü "hatadan dönmek de bir fazilettir. "

İsimlerinden biri de "Settâr" olan Allah Teâlâ, kullarının kusur ve hatalarını, günahlarını örterek gizler ve diğer kulların bilmesine engel olur. Bu itibarla Cenâb-ı Hakk'ın bir sıfatı da "Settârel-Uyûb" (ayıpları örten, gizleyen) dur. Eğer O'nun bu ismi kulları üzerinde tecelli etmeseydi, insanlar birbirlerinin kusurlarına muttali olur ve birbirlerine karşı rezil olurlardı. Böylece toplum içinde çeşitli huzursuzluklar meydana çıkardı.

Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'in birçok ayetinde, mü'minlerin kusur ve hatalarını örttüğünü ifade buyurmaktadır.

"İman ederek salih amel işleyenlerin hatalarını andolsun ki, örteriz ve onları yaptıkları amellerden daha güzeli ile mükafatlandırırız" (el-Ankebut, 29/7).

Allah Teâlâ'nın, kullar tarafından işlenen hataları örttüğünü bildiren bu gibi ayetlerde bazı ön şartlar vardır. Yani kişinin, Allah'ın affına ve hatalarını gizlemesine ulaşabilmesi için, bazı özelliklere sahip olması lâzımdır. Bu özellikler ise söz konusu ettiğimiz ayetlerde açıkça görülmektedir. Bunların başında "iman" gelmekte ve hemen ardından "salih amel" şartı zikredilmektedir. Konuyla ilgili âyetler şöyledir:

"(Allah) İman eden erkek ve kadınları, içinde temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar ve onların hatalarını örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur" (el-Feth, 48/5).

"Allah'a iman eden ve salih amel işleyenlerin ve Muhammed'e Rablerinden bir gerçek olarak indirilene inanan kimselerin hatalarını Allah örter ve durumlarını düzeltir" (Muhammed, 47/2).

"Sizi toplanma gününde bir araya getirdiği gün, işte o gün, kimin aldandığını ortaya çıkaracağı bir gündür. Kim Allah'a inanmış ve salih amel işlemişse, Allah onun hatalarını örter, onun içinde ebedi kalacağı, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Büyük kurtuluş işte budur" (et-Teğâbun, 64/9).

Allah Teâlâ hataları örtmeyi iman şartına bağlamaktadır:

"Şayet Ehl-i kitâb (Hristiyan ve Yahûdiler) iman edip de Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, kötülüklerini örterdik ve onları ni'met cennetlerine koyardık" (el-Mâide, 5/65).

Konuyla ilgili diğer ayetlerde göze çarpan bir diğer özellik de "takva" şartıdır.

"Bu Allah'ın size indirmiş olduğu buyruğudur. Kim Allah'ın buyruğuna karşı gelmekten sakınırsa, Allah da onun kötülüklerini diğer ve mükâfatını yüceltir" (et-Talâk, 65/5).

"Zira Allah (takva sahibi) mü'minlerin yaptıkları hataları örter ve onlara işledikleri amellerin en güzeliyle karşılık verir" (ez-Zümer, 39/35).

Allah'ın haram kıldığı günahlardan kaçınmak da bir takva işaretidir.

"Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız," kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz" (en-Nisâ, 4/31).

Bu ayetlerin yanında, "Ey mü'minler! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, Rabbiniz de sizin kötülük ve hatalarınızı örtsün, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun" (et-Tahrîm, 66/8) âyetinden "tevbe" nin de bir şart olduğunu anlıyoruz.

Kişinin, Allah'ın af ve müsamahasına ulaşabilmesi için, tamamlayıcı bir şartın da "ihlas" olduğu sabittir.

"Sadakalarınızı açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onları gizlice verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Bununla Allah hatalarınızı örter. Allah işlediklerinizden haberdardır" (el-Bakara, 2/271).

Allah Teâlâ tarafından "akıl sahipleri" olarak nitelendirilen mü'min kulların duası, bu konuda mü'minler için en güzel örnektir:

"Onlar ki şöyle derler: Ey Rabbimiz! Doğrusu biz, "Rabbinize iman edin' diye inanmaya çağıran bir davetçiyi işittik ve iman ettik. rabbimiz! Sen de bizim günahlarımızı bağışla, hatalarımızı ört ve canımızı iyilerle birlikte al" (Alu İmrân, 3/193). Bu ayetin devamında da duâlarının kabul edildiği bildirilmektedir:

"Rableri duâlarını kabul etti. Sizden kadın olsun, erkek olsun, yaptığınız ameli boşa çıkarmam (dedi). Hicret edenlerin, memleketinden zorla çıkarılanların, benim yolumda savaşan ve öldürülenlerin kusurlarını elbette örteceğim. Andolsun ki, Allah katından bir nimet olarak onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin en güzeli ise Allah katındadır" (Alu İmrân, 3/195).

Zikredilen ayetlerin ışığında denilebilir ki, insan gerçek anlamda iman edip, sâlih amel işler, takva üzere bulunur ve hatalarından dolayı pişman olup tevbe ederek Allah'a yönelirse, bu kişi Allah'ın affına ve müsamahasına hak kazanır. Dünyada olduğu gibi âhirette de hataları, Allah tarafından gizlenir.

Hataları örtmek hususunda, Hz. Peygamber (s.a.s) mü'minleri teşvik etmektedir: " Kim, dünyada müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını âhirette gizleyip kapatır" (Müslim, Birr, 58, 72).

Buna karşılık, Hz. Peygamber (s.a.s) "Din kardeşini, bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu kendisi de işlemedikçe ölmez" (Tirmizî, Kıyamet, 53) buyurarak, müslümanların, hatalarından dolayı birbirlerini kınamaları ve hor görmelerinin, kendileri için ne derece kötü bir sonuca yol açtığına dikkat çekmiştir.

"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır" sözü gereği, insan başkalarının kusurlarıyla uğraşmamalı ve hataları örten kişi olmalıdır. Bu konuda mü'minin rehber edineceği prensip Allah Teâlâ tarafından şu ayetle açıklanmıştır:

"İyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü en güzel olan iyi bir hareketle önle. O vakit bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan biri yakın bir dost gibi olmuştur" (el-Fussilet, 41/34).

Mehmet Emin AY


GÜNAHLARI GİZLEMEK GEREKİR

Ebû Hüreyre r.a.’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah s.a.v. şöyle buyurdu:


“İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir.

Bir adamın gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü halde, sabahleyin kalkıp:

Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım”, demesi, açık günahlardandır. Oysa o kişi, Rabbi kendisinin kötülüğünü örttüğü halde geceyi geçirmişti. Fakat o Allah’ın örttüğünü açarak sabahlıyor.” (Buhârî, Edeb 60; Müslim, Zühd 52)

HADİS-İ ŞERİF’İN AÇIKLAMASI

Bir günah işlemek, bir kusur ve hata yapmak, sevilmeyen, arzu edilmeyen ve sahibine de hiçbir kıymet kazandırmayan, sadece kötü görülmesine ve bayağı sayılmasına vesile olan bir haslettir. Durum böyle iken, gizli kapaklı bir yerde işlediği ve Allah’tan başkasının bilmediği, Allah’ın da örttüğü bir günahı bir meziyet yapmış gibi ortaya döken ve başkalarına anlatan bir kimse, Allah tarafından affedilme şansını kaybetmiştir.

Günah ve kusurlarını başkalarına anlatanlar, Allah’ı, Resûlünü ve salih amel sahibi müminleri hafife almış, kötülüklerini iyilik, günahlarını sevap, bayağılıklarını fazilet saymış olurlar. Bu ise, en az işledikleri günah seviyesinde bir pervasızlıktır. Oysa günah işleyen bir kimsenin, hiç olmazsa onu gizli tutması, kendisini aşağılanmaktan kurtarır. Aksi takdirde açıkladığı günah eğer bir cezayı gerektiriyorsa cezalandırılmasını, cezayı gerektirmiyorsa kınanmasını icap ettirir.

Bir kimse, dünyada işlediği bir günahı utanarak gizlerse, Allah’ın kendisini kıyamet gününde rüsvay etmemesi umulur.

HADİS’TEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1. Kişinin, gizli olarak işlediği bir günahı açığa vurmaması, Allah’ın onu affetmesine vesile olur.

2. İşlediği günahı başkalarına anlatan ve bunu bir meziyet sayanları Allah affetmez.

3. Gizli işlenen günahları açığa vurmak, başkalarına anlatmak, Allah ve Resûlünü hafife almaktır.

4. Gizli işlediği günahları açığa vuranlar, eğer bu günah cezayı gerektiriyorsa cezalandırılırlar. Çünkü açığa vurmak itiraf sayılır.

Riyazu’s-salihin tercümesi, 2.cild, 234. hadis



http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7964203&yazarid=253



Nihat HATİPOĞLU  nhatipoglu@hurriyet.com.tr 

Günahları örtün ki Allah da örtsün!

HANGİMİZİN günahı yok ki? Hangimiz melek kadar temiz, saf ve berrağız. Hiçbirimiz. Her birimizin kendimize göre bir günahı vardır.

Kimimiz gıybet etmişizdir, kimimiz hak yemişiz, kimimiz haram kazanıp haram tüketmişiz, kimimiz komşumuzu rahatsız etmişiz, kimimiz daha başka günahlar işlemişizdir. En azından kalbimizle bile olsa günah işlemişizdir. Kötülük düşünüp kalbimize leke sıçratmışızdır.

Bu günahlardan hangisinden tövbe ettik veya tövbe ettiğimiz hangi günahımız bağışlandı. Bilmiyoruz. Yüce Allah bizim hakkımızda nasıl bir karar verecek, bunu da hiçbirimiz bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, Allah'ın rahmetinden ümit kesemeyeceğimizdir. Çünkü ümitsiz insan imanını da yitirebilir. Yaşama sevincini, direncini kaybeder. 

* * *

Son zamanlarda günah ve hata arama timleri kurduk sanki. Birbirimizin günahlarını dedektörle aramaya başladık. Aslında olması gereken bu değildir. Belki tam zıttı. Bizler kendi hatalarımızı görmeliyiz. Başkalarından önce kendimize bakmalıyız. İyilikte kendimizden daha üstte olanları, daha fazla iyilik yapanları görmeliyiz. Kötülük ve günahta ise kendimizden daha az günahkár olanlara bakmalıyız. Kendimizi herkesten daha günahkár görmeliyiz. Büyük insanlar hep böyle yapmışlar. Çağımızda işlediğimiz en büyük günahlardan birisi de kötülükleri ve günahları teşhir hastalığımızdır. Her gün televizyonlarda, dost sohbetlerinde bunun binlerce örneğini görebilmekteyiz. Maalesef en nezih ve özel toplantılarda bile insanları günah ve hatalarından dolayı fişleyebiliyoruz. Bundan da zaman zaman haz alıyoruz. Düşmüş olanı vurunca, yarın bizim de düşebileceğimizi hesaplamıyoruz. 

Rabbimiz gizli ve açık her türlü günahı yasaklıyor (Enam 6/151). Ama günah işleyebileceğimizi de belirtiyor (Nisa 4/17). İnsanız. Hata edebiliriz. Ama bu hata ve günahları ilan etmemeliyiz. Günahımıza şahitler tutmamalıyız. Tek şahidimiz Rabbimiz olmalıdır. Ona yönelmeliyiz. Ondan gizli kalacak hiçbir gizli yoktur. Zira acılar paylaşılarak azalır belki ama günahlar paylaşılarak affettirilmez. Günahların açıkça söylenmesi, günaha karşı olması gereken direnci kırar. Onun için örtülü kalmalı. Allah perdeyi kaldırmadıkça kişi perdeyi kaldırmamalıdır. Günahını böbürlenerek anlatan günahının cezasını katmerleştirir. 

Yüce Allah, bütün Müslümanların günahlarını bağışladığı halde günahlarını ortalığa yayanları affetmez. Peygamberimiz günahını açığa vuranı ikaz eder ve şöyle buyurur: Adamın biri gece kötü bir iş yapar. Yüce Allah o kişinin suçunu örter. Fakat o kimse sabah olunca rastladığı kişiye ben dün gece şöyle şöyle günah işledim, der. Allah da geceleyin örttüğü bu suçu ortaya saçar. Açığa çıkarır. Artık bu gizli günah açıkça işlenmiş hale gelir. 

Peygamberimiz yanında yetişmiş olan dostları bu hususlarda çok hassaslardı. Bir günAbdullah bin Mesud'a (RA) bir adam getirilir. Şu adama bakar mısın! Sakalından şarap damlıyor. Bu adama ceza verir misin, derler. Eskiden gayrimüslim bir deve çobanı olan ama sonraları Hz. Peygamber'in eğitiminden geçip Müslüman olan bu zarif sahabi, tam bir zarafet ve insanlık dersi verir. Peygamberimizin kusur, ayıp ve günahları araştırmayı yasakladığını hatırlatır. Sonra da kendiliğinden ortaya çıkan kusur ve ayıpların yargılanacağını ekler. İslam dinini; şiddet, terör, toleranssızlık ve merhametsizlikle eş olarak takdim eden art niyetlilerin veya bu din adına konuştuğunu zanneden sözde hocaların(!) elinden ancak Peygamber (SAV) döneminin temiz hassasiyetiyle kurtarabiliriz. Katışıksız, sadece vahye dayanan, radikallikten uzak, dini Allah için ve insanlık için yaşamakla özetleyebilecek Peygamber (SAV) dönemi.

Başkasının mahrem hayatına girilmemelidir. Aile mahremiyeti korunmalıdır. Bu mahremiyete sadakat göstermeyecek kadar ucuzlaşmış olanlara imkán verilmemelidir. Hz. Peygamber (SAV); başkasının konuştuklarını onlardan habersiz dinlemeyin. Onların ayıplarını araştırmayın, gizli hallerini ortaya çıkararak onların ahlakını zedelemeyin, buyuruyorlar. Hatta çıtayı yukarı doğru taşıyarak şu tehlikeyi işaret ediyor: Kim bir Müslüman'ın ayıplarını araştırırsa Allah da onun ayıplarını araştırır (ortaya çıkarır). Allah kimin ayıbını araştırırsa, onun herkesten gizli gözden uzakta yapmaya çalıştığı kusur ve ayıbını ortaya çıkarır ve onu herkese rezil eder.

Özel hayatın dokunulmazlığı olmalıdır. Yasal gereksinim ve insanlığa zararlı bir unsur içermedikçe kişilerin içyüzü ortaya saçılmamalıdır. Şeref ve onur korunmalıdır. Hz. Peygamber (SAV); kim bir Müslüman'ın kusurlarını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun kusurlarını örter. Kişi kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da o kuluna yardım eder, buyurur. Peygamberimiz (SAV); namus ve iffeti örtün, kim bunu zedelerse Allah da onu zedeler, ikazını yaparak hálá bu hastalığını tedavi edemeyenlere karşı ayrı bir caydırıcılık yöntemini kullanır. Zarar verirsen zarar görürsün. Ama erdemli tavır, zarar görürüm korkusuyla değil, insani duygulardan dolayı insanları hoş görüp affetmektir.

* * *

Belki en zor günde, mahşerde Allah'ın huzurunda günahlarımız birbiri ardınca ortaya döküldüğünde yaşayacağımız şu manzara bize örnek olur: Kıyamet günü Yüce Allah, mümin kulunu hesaba çeker. Onu kendine hiç kimsenin görmeyeceği, duymayacağı şekilde yaklaştırır ve şu günahını hatırlıyor musun diye sorar. Kul hepsini itiraf eder, her şeyin bittiğini zanneder. Tam o esnada Yüce Allah, günahlarını dünyada halktan gizlemiştim, şimdi de o günahları bağışlıyorum, buyurur. 

Evet. Günahları, kaçamakları itiraf etmek erdem değildir. Allah örttüyse örtelim. Ama bilelim ki bu rahmet, yani Yüce Allah'ın günahları örtmesi bize günah işleme hakkını ve haklılığını vermez.

SORALIM ÖĞRENELİM

Dua ne demektir? Duada nelere dikkat etmeliyiz?

Dua din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah'a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O'na arz etmesi demektir. Duanın ana gayesi, insanın halini Allah'a arz etmesi ve O'na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir diyalog anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve gücü sınırlı olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Özet olarak duanın yöntemi şöyledir: Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılmalı, mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, kıbleye yönelerek ve Allah'ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele edilmemeli, kabul edileceğine inanarak duaya ısrarla devam edilmeli, sebepler dünyasında yaşadığının bilincine ererek talep ettiği şey birtakım sebeplere bağlıysa önce bu sebepleri yerine getirmeli, yani fiili duasını yapmalıdır. Ayrıca kişi isteğini Allah'a arz etmeden önce Allah'a hamdü sena Peygamber'e (SAV) salat ve selam getirmelidir.

İslamın şartı 5 denilir. Doğru mudur?Sait ŞAHİN/ADANA

Halkımız arasında İslam'ın gayesi olarak bilinen ve Hz. Peygamber'in (SAV) meşhur hadisinde de ifade edilen hususlar, dinimizin inanç ve ibadetler konusundaki temel esaslarına dikkat çekmektedir. İslam'ın sadece bunlarla sınırlı olduğunu ve bunların yerine getirilmesi halinde yeterli olacağını düşünmek yanlıştır. Zira, İslam'ın inanç, ibadet ve ahlak alanında öngördüğü ve yaşanmasını istediği diğer hususlara da riayet edilmedikçe gerçek bir İslamiyet'ten söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in (SAV) hadisinde belirtilen hususları İslam'ın temel dinamikleri şeklinde anlamak gerekir. Aksi yöndeki düşünce ve değerlendirmeler isabetli değildir





Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol