Moral Fm Dinle

TEVHİD VE İSLAM



TEVHİD  VE MÜSLÜMANLAR 

 
Müslüman, ‘tevhidi dünya görüşü’ne bağlı kalarak ancak Müslümanlığının sürdürülebilir şartlarını oluşturabilir ve koruyabilir. İslami düşünceyi total tamlığı içinde algılayarak hayatına yön verdiği zaman kişi, Müslüman olarak isimlendirilebilir.
 
Bugün Müslümanlar açısından, gerçek anlamda ‘tevhidi dünya görüşünü reel zeminde koruyabiliyorlar mı’ sorusu anlamlı hale gelmektedir. Bu soruya büyük bir içtenlikle evet demek gittikçe zorlaşmaktadır. Çünkü Müslümanların hayatlarında büyük bir parçalanmışlıkgerçeği yatmaktadır.
 
Bir kişi, ‘birkaç benliğe’ parçalanabilmekte ve bu herparçalanmış benlik kendi etik kurallarını oluşturmakta bir beis görmemektedir. Böylece parçalanmış benliklerden parçalanmış hayatlar fışkırmakta ve bukendi meşru zeminini inşa etmekten de kaçınmamaktadır.
 
Şartlar bunu gerektiriyor’ masalı gerçeklik düzlemini inşa etmeye devam ediyor…
 
Sanki her parçalanmış kimlik, kendi parçasının varlığının meşruiyetini öyle kabul etmiş ki birbirlerinemüdahil olmayı da aklından geçirme zahmetine katlanmıyor. Kişiler, büyük bir şevkle normal dini hayatageçiş yaşamakta da bir sıkıntı yaşamıyor.
 
Müslümanların ahvali üç aşağı beş yukarı bu düzlemde seyrediyor…
 
Tevhit; hayatı kendi tamlığı içinde kuşatarak ona bir tek yön çizmek ve o bir tek yönün değerleri çerçevesinde bir yaşam tarzını olağanlaştırmaktır.Hayatı, kompartımanlara ayırmadan, bölmeden, çatıştırmadan, kendi tamlığı içinde kavrayarak ilahi emirlerin çizdiği ‘yol’ içinde kendisine verilen ömrünü hayırla tamamlama çabası Müslümanlığın kendisi olur.
 
Hayatın farklı boyutları elbette ki var olacaktır. Ancak hayatın bu farklı boyutları bir tek vahyin oluşturduğu değer tarafından kuşatılmalıdır. Hayata dair söylenecek ne varsa, o ancak vahiy tarafında belirlendiği zaman ‘tevhidi dünya görüşü’ ortaya çıkar.
 
Müslümanlık bölünemez bir gerçeklik düzlemi inşa eder ve o yüzden kuşatılamaz bir özellik arz eder. Kuşatılmayı kabule başladığı andan itibaren Müslümanlığını yitirmeye başlar.
 
Şirk ise; hayatı kompartımanlara ayırmak ve çeşitli parçalar ihdas ederek bu parçaların kendi başlarına var olma gücünü ve istidadını taşıdığını alenen veya zımnen ifade etmektir.
 
Şirk bir ‘şizofrenik hayat’ denemesidir.
 
Bölünmüş kişiliklerden her bölümü kendi muhtariyetiniilan eder ve bu kişilikler bir uzlaşı arayışı içinde olurlar. Ancak o zaman şizofreniden uzak kalınacağını bilirler. Şizofreninin parçalanmış benliklerden kaynaklandığı bilinmektedir. Bir kere parçalandı mı hayat, bu parçalanma ilelebet sürecek bir parçalanmanın zeminini inşa eder. Ta ki tevhit gelip bir bütünlük algısıoluşturana dek!
 
Burada kişinin kendini nasıl tanımladığı çok önemli değil! Çünkü kişi kendi varoluşunu yaşarken onu meşrulaştırır ve kendisine yöneltilen eleştirileridüşmanca bir tutum olarak tanımlayarak içinde bulunduğu hali kavrama yetisinden uzaklaşır. Ancak vicdanını harekete geçirerek yeniden ama içerden bir bakışla kendisini eleştiriye; yani otokritiğe tabi tutarakbir farkındalık oluşturabilir. Bunu yapacak kişi sayısının azlığı ise tartışılamazdır. Ama yine de kişi bubölünmüşlük ve parçalanmışlık halini ancak kendi üzerine yoğunlaşarak yaşadığı trajikomik boyutu kavrayabilir, inandığını söylediği ilkelerle yaşantısı arasındaki zaafı algılayabilir ve kendisini bu durumdan kurtaracak bir arayışa yönelebilir.
 
Dışarıdan bir gözlemle Müslümanların yaşadığı hayatı gözlemleyen bir göz, Müslümanların yaşadığı parçalanmışlığı bütün benliğinde hisseder ve tespit eder. Bir Müslüman’ın ‘asla yapmayacağı ne varsa’,birçoğunu, büyük bir çoğunluğun tereddütsüz yaptığını gördüğü zaman ‘bu nasıl bir Müslümanlık’ anlayışı demesi kaçınılmazdır.
 
 Müslümanların kendi işçilerine yönelik tutumlarını, kendiçocuklarına yönelik tutumlarını, siyasi hedefler konusundaki tutumlarını veya ekonomik yapıya yönelik tutumlarını inceleyen bir kişi, bütün bu konulardaki İslami hükümleri nasıl yok saydıklarını bize gösterecektir.
 
Son örnekte olduğu gibi: Bir iftar sofrasında Müslümanlar oruçlarını açmaya hazırlanırken ve o arada Kuran tilaveti yapıldığı halde siyasi sarhoşluğun verdiği cüretle Müslümanlıklarını bir tarafa bırakarak arbede çıkaranları nasıl tanımlayacağız? Peki, farklı versiyonları ile aynı tavırları göstermekten kaçınmayan Müslümanların tutumlarını nasıl tanımlamalıyız?
 
Burada bir şey kendisini dayatmaktadır: Müslüman olmak ne demektir ve biz gerçekten Müslüman mıyız? Eğer Müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak o zaman bu Müslümanlıkla ilişkisi olmayan hayatlarımızı nereye koyuyoruz? Yeri geldiğinde tevhidi dünya görüşü nutukları atabiliyoruz. Ama iş bizim yapmamız gereken bir eyleme ve bu eylemden de görece zarar göreceğimizi anladığımızda hemen bir ‘hile-i şer’iyye’ arayışına çıkışımızı nasıl yorumlamalıyız?
 
Bugün Müslümanların siyasi, sosyolojik ve psikolojik hayatlarına baktığımız zaman büyük bir parçalanmışlık olduğu aşikâr. Bu parçalanmışlığın en hafif deyimi ile şirk ile bir akrabalığı olduğu da kaçınılmaz! Bizim niyetimiz gerçekten Müslüman olmaksa; yapmamız gereken ilk şey; bu parçalanmışlığa son vermektir. Çünkü Müslüman olarak kullanacağımız bütün kavramlarımızın içini neredeyse boşaltmış durumdayız. Söylem düzeyinde Müslüman eylem düzeyinde ise Şirk (parçalanmışlık) halini yaşıyoruz. Bu yeme-içme kültüründen, ilişkiler ağına, değerler skalasından ahiretin varlığını hesaba katmaya kadar taşınan bir gerçeklik düzlemidir.
 
Tekfir bir hastalıktır. Bu hastalığın çağdaş bir hastalık olduğu bilinmektedir. Ancak ‘tekfir etmek bir hastalıktır’yargısından hareketle de Müslümanlık dışı tavırlara pirim vermek ise bir başka hastalıktır, bunu anlamamız gerekir. Kişilerle bir sorunumuz yok, ama düşünce ve tavırlarla bir sorunumuz olmalı ve onlar üzerinden bir değerlendirme yapmanın kaçınılmazlığı da kendisini dayatmaktadır.
 
 
 
 Evet, Müslüman olmak, belirli prensiplere dayalı bir düşünme ve bu düşünmenin gereği olan eylemleri yapmayı tazammun eder. Hiç kimse bu tazammunun kendisinden kaçarak Müslüman olduğuna bizi şahit kılamaz 

http://www.timeturk.com/yazardetay.asp?Newsid=24791

Tevhit Veya Müslüman Olmak Nedir
Pazartesi, 23.08.2010 - 18:02



 



İSLAM VE DALALETTE İTTİFAK OLUNMAMASI

http://www.rehberim.net/forum/islam-ve-insan-216/804266-ummetim-dalalet-uzere-ittifak-etmeyecektir.html


'Ümmetim dalâlet üzere ittifak etmeyecektir. Siz bir ihtilâf gördüğünüzde sevad-ı azama tâbi olunuz' hadisini açıklar mısınız?” 


Dalâlet üzerinde birleşmemenin, Hazret-i Muhammed’in (asm) ümmetinin mühim bir imtiyazı olduğu anlaşılıyor. Böyle bir mümtaz şahsiyete (asm) ümmet olduğumuz için Rabb-i Rahîm’imize ne kadar şükretsek azdır. Mensubu bulunmakla şeref duyduğumuz “ümmet”in, Allah’ın rahmetine ne derece gark edilmiş olduğu bu hadisten anlaşılmaktadır. Çünkü “dalâlette birleşmemek”1 diğer ümmetlere nasip olmamış eşsiz bir nimettir. 

Ümmetin dalâlet üzerine ittifak etmeyeceği, dalâlet fırkalarının çıkmayacağı mânâsında söylenmiş değildir. Dalâlet fırkaları çıkacaktır. Nitekim bir başka hadis-i şerifte Allah Resûlü (asm), “Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan yetmiş ikisi cehennemde, biri de Cennette olacaktır” buyurmuş; “Cennette olan kimlerdir Yâ Resûlallah?” diye sorulduğunda da, “Benim ve ashabımın yolunda olanlar” buyurmuştur.2 

Burada bahsi geçen yetmiş iki fırka, dalâlet fırkalarıdır. Kurtulan fırka ise, sünnet-i seniyyeyi esas alan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin yoludur. Demek “sevâd-ı azam” yani ümmetin kahir ekseriyeti, ehl-i sünnet yolunda olacaktır. Dalâlet fırkalarının sayısı ne kadar çok olursa olsun, Allah’ın müsaade etmemesi netîcesinde, etkileri ve güçleri zayıf olacak, ümmetin ekseriyetine söz dinletemeyecek, çoğunluğun sağduyusunu bozmaya güç yetiremeyecek, ekseriyetin inancını ve anlayışını idlâl edemeyecek, İslâm toplumunu dalâlete atamayacaktır. 

Bu hükmü anlamak için, ülkemizde ihtilafa konu edilen birçok mesele hakkında ümmetin kahir ekseriyetinin hilafsız birleşmiş olduğuna bakmamız yeterlidir. Söz gelişi başörtüsünün, ya da ezanın nasıl okunacağı meselesinin veya namazın kaç vakit olduğunun “dindeki yerini” anlamak için doğudan batıya, kuzeyden güneye, Türkiye’den Endonezya’ya Müslüman çoğunluğun “ameline” bakmak kâfîdir. İhtilaf mı var, ittifak mı? 

Demek, ihtilaflı meselelerde çelişkiye düşenler, ümmet ekseriyetinin ameline ittibâ ederlerse, Cadde-yi Kübrâyı bulmuş olacaklardır. Çünkü ümmet-i Muhammed (asm), Allah’ın izniyle, dalâlette ittifak etmemiştir, etmeyecektir. 


Dipnotlar: 

1- C. Sağîr, 1/582 
2- Tirmizî, 2/107

"ben akıldan isterim delalet, aklım bana gösterir dalalet"



FUZULİ


" Ben akıldan bana yol göstermesini isterim 
fakat akıl bana yoldan çıkmamı sapkınlığı bir yol olarak gösterir "



 

         İSLAMDA İCMA VE İTTİFAK


                                             http://www.canim.net/islam/cevaplar-960.html


 

İttifak etmek, görüş birliğine varmak, azmetmek, kasdetmek. Hz. Peygamber'den sonraki bir çağda amelî bir meselenin şer'î hükmü üzerinde İslâm müctehidlerinin birleşmesi. İslâm hukukunda, müctehidlerin üzerinde ittifak ettikleri dört tane aslî delil vardır: Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas. Bilginler İcmâ'ın huccet sayılmasında ittifak etmekle birlikte, icmâ yapacak müctehidlerin kimler olacağı konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Şiîler, kendi müctehid ve imamlarının icmâmı hüccet olarak kabul etmiş, müslümanların büyük çoğunluğu da cumhur-u ulemânın icmâmı huccet saymışlardır.

İslâm'da icmâ fikrinin ortaya çıkışı, Sahâbîler asrında başlayıp müctehid imamlar devrine kadar tedrîcî olarak gelmiştir. Bu gelişme üç devre teşkil eder:

l) Sahâbîler, karşılaştıkları yeni meseleler üzerinde ictihad yaparlardı. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, özellikle âmme hukuku sahasında, istişareye başvurarak şûrâ ictihadı yaptırıyorlardı. Bu ictihadlar sonunda varılan ihtilafsız hükümler, ferdî hükümlerden daha kuvvetli sayılıyor, buna muhâlefet edilmiyordu. İşte bu çeşit hükümlere "İcmâ" adı verilir (İbnu'l Kayyim, İ'lâmu'l-Muvakkıîn, Mısır 1955, I, 61-66).

2) Müctehid imamlar devrinde, her imam ictihad yaparken ülkesindeki fâkihlerin görüşlerine aykırı bir şey söylememek için dikkat eder ve böylece görüşünde yalnız kalmak istemezdi. Meselâ Ebû Hanîfe, kendisinden önce yaşamış oları Kûfe bilginlerinin icmâ ettikleri hususlara uymak için çok titizlik gösterirdi. imâm Mâlik, Medinelilerin icmâını huccet sayardı.

3) Fakîhler, uymak için Ashâb-ı kirâmın icmâ ettikleri meseleleri öğrenmeye büyük bir titizlik gösterirlerdi. Onlar sahâbîlerin icmâ ettikleri, şeylerin dışına çıkmamaya çalışıyorlardı (Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, çev. A. f ener, Ankara 1986, 171, 172).

İcmâ yalnız bir kısım Şer'î hükümlerde geçerlidir, icma ibadetlerde ve hukukî meselelere ait hususlarda gerçekleşir. Şer'î delillerden çıkarılması mümkün olmayan ahiret halleri, kıyâmet zamanı gibi şeyler icmâ ile bilinemez.

İcmâ ehli; fâsık, bid'atçı olmayan ve ictihad seviye ve gücüne sahip bulunan alimlerdir. İcmâın şartı da, bir asırda, yani, bir zamanda bulunan ve bu özelliklere sahip oları müctehidlerin ittifak etmeleridir. Bu yüzden bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerden yalnız bir kısmının ittifak etmeleri, bir icmâ mâhiyetinde olamaz. Bazı bilginlere göre, bir, iki kişinin muhâlefeti icmâın oluşmasına engel bulunmaz.

İmam Mâlik'e göre, Medine halkının ittifakları icmâdan saydır. Zeydiyye ile İmâmîyye'ye göre, Rasul-i Ekrem'in neslinden başkanlarının icmâl geçerli değildir. Zâhiriyye ve Ahmed b. Hanbel'den bir rivayete göre, Ashâb-ı kirâmdan olmayan müctehidlerin icmâl muteber değildir (Ömer Nasuhî Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İst. 1967, s. 163, 164).

Fakîhlerin büyük çoğunluğuna göre icmâ hem mümkün ve hem de fiilen olmuştur. Sahabîler devrinde nine'nin altıda bir miras hissesi alacağına dair icmâ hâsıl olmuştur. Nine tek ise, altıda biri, tek başına alır. İki ise, altıda biri aralarında paylaşırlar. Yine Sahâbîler, baba bir erkek ve kız kardeşlerin öz kardeşler bulunmadığı takdirde, onların yerine geçmeleri üzerine icmâ etmişlerdir. Yine Sahâbîler, müslüman kadının gayri müslimle akdetmiş bulunduğu nikâhın bâtıl olduğunda da icmâ etmişlerdir. Sahâbîlerin icmâ ettikleri meseleler sayılmayacak kadar çoktur. İcma hakkındaki deliller şunlardır:

l) Kur'an-ı Kerîm'de icmâı öngören çeşitli ayetler vardır:

"Kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, Peygamber'den ayrılıp mü'minlerin yolundan başkasına uyan kimseyi, yöneldiğine döndürürüz ve onu cehenneme yaslandırırız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir " (en-Nisâ, 4/1 15).

Bu ayete göre, müminlerin yolundan başkasına uymak caiz değildir. Çünkü böyle yapanlar, Peygamber'den ayrılmış olup, Allah onları cehenneme yaslandıracaktır. Bir kimse müminler topluluğundan ayrılır ve onların görüşlerinin zıddını ileri sürerse, elbette onların yollarına uymamış olur. Meselâ, müminler cemaatı "bu helâldir" derse, aynı şey için "bu haramdır" diyenler, cemaata uymamış olurlar (imâm Şâfiî, er-Risâle, s. 472; İmam Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 175).

"Sizler insanlar için ortaya çıkarılmış, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden en hayırlı ümmetsiniz" (Alu imrân, 3/110).

Bu hayırlı oluş, ittifak ettikleri şeylerin doğru olmasını gerektirir.

"İnsanlar üzerine şahitler olasınız diye, böylece sizi orta bir ümmet kıldık" (el-Bakara, 2/143). Bu ümmetin üzerinde ittifak ettiği şeyin hak olması gerekir.

2) Hadisten deliller:

"Ümmetim dalâlet üzerinde birleşmez" (İbn Mâce, Fiten "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, I, 379).

İmâm Şâfiî, icmâ konusunda Hz. Ömer'in Şam'ın Câbiye karyesinde yaptığı bir konuşmada şöyle söylediğini rivayet eder: "Peygamber (s.a.s) benim sizin aranızda yaptığım gibi aramızda ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Sahabilerime, sonra onların ardından gelenlere, sonra onların ardından gelenlere saygı gösterin. Daha sonra yaları ortaya çıkar. Hatta kişi teklif edilmediği halde yemin eder; İstemediği halde şahitlik yapar. Kimi, Cennetin ortası sevindiriyorsa, o, cemaatten ayrılmasın. Çünkü, şeytan tek kalan kimse ile beraber olup, iki kişiden uzaktır" (Şâfiî, er-Risâle, s. 474).

Hz. Ali'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Benim ve Ömer'in re'yi, sahibinden hamile olup çocuk doğuran câriye (Ümmü'l-Veled)'nin satılamayacağı üzerinde birleşmişti. Şimdi ise ben bunların satılabileceğini caiz görüyorum". Bunun üzerine kendisine; "Ömer'le ittifak ettiğin görüş bu görüşünden daha üstündür" denilmiştir (Şafiî, a.g.e, s. 474).

İcmaın mertebeleri

l) Sarih icma: Bu, her müctehidin, icma konusu oları fikri kabul ettiğini açıkça söylemiş olduğu icmadır. Bu tür icma, fakihlerin büyük çoğunluğunun ittifakı ile şer'î bir delildir. Böyle bir icma ister her asırda, isterse sadece Sahâbiler asrında vuku bulsun netice değişmez.

2) Sükûtî icma: Herhangi bir asırda, ictihad yetkisi oları fakih belli bir görüşe varır ve bunu ilân ederse ve kendisini tenkit eden çıkmazsa buna "sükutî icma" denir. İmam Şâfiî ve bir çok bilgin, bu tür icma'ın huccet (delil) olduğunu kabul etmez. Onlara göre burada susma, rıza anlamına gelmez, sevgi ve saygıdan veya fitne korkusundan susmuş olabilir.

Sükûtî icmayı delil sayanların dayanakları:

a) Düşünüp araştırmadan veya araştırma için gerekli oları zaman geçmeden önceki susma delil olamaz. Bundan sonraki susma ise beyan demektir. Çünkü konuşma gereken yerde susmak, ikrar anlamına gelir.

b) Hakka karşı susmak haramdır. Sâhâbeyi ve diğer müctehidleri böyle bir haramla itham caiz değildir. Hadiste; "bâtıl gördüğü halde hakkı söylemeyen dilsiz bir şeytandır" buyurulur.

3) Müctehidlerin belli bir ortak noktada ittifak etmeleri;

Bir mesele üzerinde aynı asırdaki fakihler ihtilafa düşerler ve herhangi bir müctehid, diğerlerinin görüşüne her yönden zıt bir ictihad'da bulunmazsa, bu durumda aralarında görüş ayrılığı olmakla birlikte, bir noktada birlik (icma) bulunmuş olur. Meselâ, Ashâb-ı kirâm, miras bırakanın erkek kardeşleriyle birlikte mirasçı oları dedenin hissesi üzerinde ittifak edememiştir. Bazısı üçte birden az olmamak üzere mirasçı olacağını, kimisi de dede varken kardeşlerin hiç miras alamayacağını söylemişlerdir. Ancak, dedenin mirasçı olacağı konusunda görüş birliği içindedirler. Bir kısım fakihlerle, bazı Hanefîler, bu tür icmaı da sükûtî icma'dan sayarlar.

İcma'ın temelde dayandığı delil (senet):

Üzerinde icma bulunan bir meselenin Kitap veya Sünnete dayanması gerekir. Çünkü hüküm koyma hakkı Allah ve Resulune aittir. Müctehidler kendiliklerinden hüküm koyamazlar. Bazı müsteşrikler senetsiz icma yapıldığını öne sürerek, yanılgıya düşmüşlerdir. Ashâb-ı kirâm, icma ettikleri meselelerde görüşlerini dayandıracak bir nass bir dayanak araştırıyorlardı:. Meselâ; Hz. Ebû Bekir'e, halife iken, annenin annesinin annesi (büyük nine) gelip, ölen torunundan miras hakkı istedi. Ebû Bekir (r.a) şöyle dedi: "Allah'ın kitabında senin için bir şey bulamıyorum. Resulullah (s.a.s)'den de bu konuda bir şey duymadım. Şimdi git; senin bu durumunla ilgili olarak arkadaşlarımla görüşeyim veya görüşümü tesbit edeyim". Öğle namazından sonra Ashâba durumu sordu. Muğîre b. Şu'be (r.a) ayağa kalkarak; Resulullah'ın nineye altıda bir hükmettiğini bildirdi. Muğîre'ye başka şahit soruldu. Muhammed b. Mesleme de Hz. Peygamber'den aynı mahiyette hadis duyduğunu söyledi. Bunun üzerine nineye altıda bir miras hakkı üzerinde icma oluştu (Ebû Dâvud, Feraiz, 5; Tirmizî, Feraiz 10; İbn Mâce, Feraiz, 4; el-Mevsilî, el-İhtiyar, V, 90).

Yine birbirine mahrem olan kadınların bir nikâh altında toplanamayacağında icma ederken bu konu ile ilgili ayet ve hadislere dayanmışlardır (en-Nisâ, 4/23; Buhârî, Müslim, Ebû Hüreyre'den: el-Kâsânî, Bedâyiü's-Sanâyi', II, 262-266; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, II, 360-364; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 35, 36).

İcma'ın senedi kıyas veya maslahat da olabilir. Çünkü kıyas ve maslahat da çoğu defa temelde ayet veya hadise dayanır. Meselâ; Hz. Ömer, fethedilen Suriye topraklarının mücâhidlere dağıtılmaması üzerinde icma ederken, önce maslahatı gözönüne alarak Sahâbîlerle iki gün müzakere etmiş, ancak ikna edememiştir. Sonunda şu ayeti zikredince onlar ikna edilmiş ve görüş birliğine varılmıştır. "Allah'ın fethedilen memleketler halkından Peygamberine verdiği şey (ganimet); Allah, Peygamber, Peygamber'e yakınlığı olanlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; İçinizdeki zenginler arasında elden ele dolaşması için değildir. Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden alıkoyarsa ondan kaçının. Allah'tan sakının, çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir" (el-Haşr, 59/7).

Hz. Ebû Bekir'in halîfe seçilmesi ve Kur'an'ın toplanması gibi konulardaki icmalar, sahâbîlerin ayet ve hadise dayanmaksızın icma ettiklerine delil olamaz. Çünkü bunlar teşrîî bir hüküm üzerinde yapılmış icma' sayılmayıp, ancak ameli bir hususu infaz etmek üzere varılan ittifaktan ibârettir (M. Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 181).

İslâm hukukçularının büyük çoğunluğuna göre, hakkında icma olan bir mesele üzerinde tekrar icma meydana gelmez. Çünkü ikinci icma birincisiyle çatışır.

Diğer yandan birinci icma delil teşkil ettiğine göre, bunun aksine icma yapmak şöyle dursun, buna karşı çıkmak bile caiz olmaz. Ancak icma ictihadi bir mesele üzerinde ise, bu konuda daha sonraki asırlarda başka bir icma yapılabilir. Çünkü ictihad ictihadı nakzetmez.

Fakîhler, Ashâb-ı kirâmın icmaından başka icma üzerinde ittifak edememişlerdir. Sahâbilerin Şer'î hükümler üzerindeki icmaları tevâtürle sâbit olmuştur. Sahâbe devrinden sonraki hiçbir icma ise tevâtür yoluyla sâbit olmamıştır. Bu yüzden fakihler, birbirlerinin ileri sürdüğü icmaları tanımamışlardır. Hılâf kitapları bu konulardaki çekişmelerle doludur.

Fahruddin er-Razî ve birçokları âhad haberle nakledilen bir icmaı kesin delil saymaz. Bir kısım usûl bilginleri ise, icmaın âhad haberle naklini caiz görürler (M. Ebû Zehra, a.g.e, s. l 83).

Hamdi DÖNDÜREN




 



 

KADERE İMAN - HAYAT DENİLEN İMTİHAN

HASBİHAL


http://www.dinisitem.com

Web sitesi sohbet ünitesinden alıntı 

KADERE İMAN - HAYAT DENİLEN İMTİHAN

HASBİHAL

Selamün aleyküm kardeşlerim
Genç kızlarımıza
sohbetleriyle 
rehberlik yapan çoğunun elinden
tutan bir değerli ablamızın 
bizlere aktardığı  
bir hatırasını bu olayı yaşayan
Almanyadaki ablamızın anektodlarından 
buraya aktarmak istiyorum

HASBİHAL

ALMANYADA YAŞANAN BİR OLAY 

Almanyada dini sohbet ve ders veren
bir ablamızın Anektodları 
 
" Almanya 
Stuttgart Waiblingen
bölgesinde iki yılı 
aşkın haftalık 
çevre sohbetlerinden 
tanıdığım bir hanım 
telefonda şöyle ağlıyordu
" Hocahanım
bizimburada bir komşu
kızını kaybetti
kızı 18 yaşındaydı
Ani bir ölümle öldü
Annesi adeta
çılgına döndü
Sürekli isyanda
" Keşke kızım 
şöyle şöyle 
olsa idi de ölmese idi diye 
feryat figan ağlıyor
Ne olur bir gelseniz 
onunla siz konuşsanız
Sizi az çok tanıyor
belki sizi dinler " dedi 
Biz ne yapacağımızı şaşırdık
Ertesi gün gittim
ve beni ölen
genç kızın evine götürdüler
Evde matem, yas...
Anne bir köşede
hiç durmadan ağlıyor
Bana annesi şunları anlattı
" Kızım, ben ve babası
her sene olduğu 
gibi geçen sene de memleketimiz 
izmir'e tatile gittik
Evimizin karşısındaki
apartmanda bir genç adam oturuyor
Terbiyesi asaleti
giyimi ve duruşu ile
kızımın dikkatini çekmiş
Bana: Anne bak!
Evlenebileceğim genç dedi
Biz de 'tanışalım' diye 
bir tanıdığı ile 
haber gönderdik ve tanıştık
Genç adam 
üniversite okuyan dindar ve 
kültürlü biri idi
Kızıma: "Aramızda kültür farkı var
siz açık gezen bir hanımsınız
bense eşimin tesettürlü ve
mazbut bir insan olmasını isterim
"  deyince kızım
"  En kısa zamanda dinimi öğrenecek ve 
tatbik edeceğim, bana zaman ver "
dedi
Ertesi yaz 
buluşmak üzere anlaştılar
Kızım ilk iş
olarak kendisine
dinimizi anlatacak
öğretecek bir yer aradı ve buldu
Çok gayretli dini bilgileri öğreniyor
namazlarını kılıyordu
Böylece izin bitti ve Stuttgart'a döndük
Burada bir göz doktorunun
yanında sağlık teknisyeni olarak çalışıyor
iş zamanından arta kalan 
zamanında da Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek
için çok gayret sarf ediyordu
Bütün samimiyetiyle islam'ı öğreniyordu
Bir gün 'Başım ağrıyor.' diye 
doktora gitti. 'Bir şeyin yok.'
demişler
Ama baş ağrısı devam ediyordu
Bir gün hastaneye
gittiğimde yattığı
odanın penceresinden bakıp bana şöyle dedi
"'Anne! Cennet ne kadar güzel
Döndüm ve baktığı tarafa baktım
gördüğüm sadece 
park etmiş arabalardı
Ama o büyülenmiş gibi 
mutlu bir şekilde pencereden
bakıyordu
Bana dedi ki
Anneciğim
beni yarın saat 8.00'de götürecekler
dedi
Kızım bana şöyle vasiyette bulundu
Anneciğim
ben ölünce sakın ağlama
izmir'deki o gence de
benden selam söyle
Ona minnettarım dinimi 
öğrenmemde bana sebep oldu
Bu arada sık sık saate bakıyordu
Sonra büyülenmişçesine 
Geldiler dedi
Babama selam söyle dedi
Başını yastığa koydu
kelime-i şehadet getirdi ve
kızım öldü " dedi

ALMANYADA YAŞANAN BİR OLAY 

Almanyada dini sohbet ve ders veren
bir ablamızın Anektodları 


HASBİHAL 

bu ibret dolu olay 
dinimizi öğrenme
marifetullah konusunda 
derinlememiz hususunda 
iyi bir ders olur 
inşallah 
YA (RABB) C.C SEN BİZLERİ
HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA
SALLALLAHU ALEYHİ VESSELLEM EFENDİMİZE
LAYIK ÜMMED EYLE
BİZLERİ ŞEFAATİNDEN MAHRUM EYLEME 

Umursuma dünya gelse de üstüne
Tek umudun ALLAH'ın olsun,
Elbet bir gün devran döner tersine
Sabır en büyük silahın olsun.
Risale-i Nur Külliyatından
Sözler Kitabından bir bölüm
Ey insan, aklını başına al
Hiç mümkün müdür ki
bütün enva-ı mahlukatı sana
müteveccihen muavenet
ellerini uzattıran ve senin hacetlerine
Lebbeyk!
dedirten Zat-ı Zülcelal
seni bilmesin
tanımasın, görmesin
Madem seni biliyor
rahmetiyle bildiğini bildiriyor
sen de O’nu bil
hürmetle bildiğini bildir
Ve katiyen anla ki
senin gibi zaif-i mutlak
aciz-i mutlak
fakir-i mutlak
fani, küçük bir mahluka
koca bir kainatı 
musahhar etmek ve
onun imdadına göndermek
elbette hikmet ve inayet ve ilim 
ve kudreti tazammum eden 
hakikat-i rahmettir.
Elbette böyle bir rahmet
senden külli ve
halis bir şükür ve 
ciddi ve safi 
hürmet ister.
İşte o halis şükrün ve
o safi hürmetin tercümanı ve ünvanı 
olan
“Bimillahirrahmanirrahim”i de
o rahmetin vusülüne vesile ve o 
Rahman’ın dergahında şefaatçı yap.

Biz her namazı son namaz olarak kılarız.
İkindiyi kıldık.
Allahım! Senin yardımınla akşama girdik
senin yardımınla sabaha kavuştuk

senin yardımınla diriliyor ve senin kudretinle ölüyoruz ve dönüş yalnız
Şu an ölebiliriz.
Akşama yetişirsek
akşamı da son namazımız gibi kılarız.
Yatsıya yetişmek diye bir garanti yok elimizde 
İnsanın ölmesi çok basit...
Kalp durdu mu işimiz bitti.
Kalbimizi çalıştıran
ALLAH, kalbimize dur dese
bir sonraki namaza yetişemeyiz
Bir ömür boyu nefes alıp verdik
"Yeter artık, nefes almayacağım " diyor muyuz
Bir ömür boyu su içtik.
"Artık su içmeyeceğim!" diyor muyuz
Öyle bir iman gerek ki
namaz su gibi
Kılmazsam yaşayamam." diyebilmek
Bugün, şu an ölsek
namazımız bize arkadaş yoldaş
Gerisi burada kalacak
hava gibi olsun
RABBİMİZİN rahmeti
meleklerinin istiğfarı ve bizim de selamımız

Efendimiz Hazreti MUHAMMED(S.A.V) ve ailesi üzerine olsun.
" yağmur
gbi Yağarsa Başına bela
Bil ki Dua istiyor senden Mevla..
Üstad Said-i Nursi hazretleri diyorki 
" herkes beni
kendini 
kurtarmaya
çalışan
yalnızca kendi 
nefsini düşünen
hodgam bir
adammı zannediyorlar
Ben cemiyetin imanını 
kurtarma yolunda dünyamı feda ettim
ahiretimi de
Seksen küsur yıllık bir mücadele
" buyuruyor
Hani söz vermiştik Alemi ervahta "Bela!"demiştik
 "Elestü bi rabbiküm " sualine
Yaratıcı, Rızık verici ve yegane kanun koyucu olarak
Allah'tan başka ilah, Önder olarakta
O'nun resülünden başkasını tanımıyacaktık
Hani söz vermiştik
Erkam'ın evinde
Hangi şart ve ortamda olursa olsun
İlahi
Kelimetullah misyonunu yürütecek
Musibetlerden, hiç bir tehditten korkmayacak
Gerekirse ölümlerin en güzeline talip olacaktık
Hani söz vermiştik Akabe Tepesinde
Kendimizi ve ailemizi koruduğumuz gibi
dinimizi ve ehl-i müslimi koruyacağımıza

Esselamün aleyküm ve Rahmetullahi 
ve Berekatühü

HASBİHAL 

Allah c.c islam için çalışan web sitelerinden
ve buradaki görevlilerden
ve gerçekten islamı tebliğ gayesiyle
sanal alemde tefekkür ve tevekkül ile
gayret sarfeden kardeşlerimizden razı olsun

KADERE İMAN - HAYAT DENİLEN İMTİHAN

HASBİHAL


http://www.dinisitem.com




RABBİMİZE DUA 

FORUM ALACAKARANLIK İSTANBUL 2013

RIFAT YILMAZ ŞAHİNOĞLU 


Bismillahirrrahmanirrahim 

- Ya Rabbi  Sana ve Resulüne itaat etmemizi ve bildirdiklerinle amel etmemizi nasip eyle

- Ya Rabbi  Faydasız ilimden, makbul olmayan ibadetten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırız

-  Ya Rabbi   Bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de koru

-  Ya Rabbi   Her işimizin sonunu güzel eyle, dünya musibetlerini ve ahiret azabından bizi koru

- Ya Rabbi   Bizi sabreden ve şükredenlerden eyle

-  Ya Rabbi   Bizi dostlarına dost, düşmanlarına düşman olanlardan eyle

-  Ya Rabbi   Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve her çeşit hastalıktan sana sığınırız

-  Ya Rabbi   İşinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan ve doğru konuşanlardan eyle

-  Ya Rabbi   Bedenime, kulağıma, gözüme sıhhat ver! Küfürden, fakirlik ve kabir azabından sana sığınırız

-  Ya Rabbi   Sıhhat, afiyet ve güzel ahlak ver! Kaza ve kaderine rıza gösterenlerden eyle

-  Ya Rabbi   Gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, musibetlerini kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırız

-  Ya Rabbi   Ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve Cennetini ihsan eyle

-  Ya Rabbi   Zulmetmekten, zulme uğramaktan sana sığınırız

-  Ya Rabbi   Bize dünya ve ahirette iyilik, güzellik ver ve Cehennem azabından bizi koru

-  Ya Rabbi   Bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat

-  Ya Rabbi   Hakkımızda hayırlısını eyle, hayırlısını gönlümüze razı eyle

-  Ya Rabbi   Bütün korkulardan ve afetlerden koru.

-  Ya Rabbi   Hayatta ve ölümden sonra bütün hayırlar adına, en ileri hedeflere bizi ulaştır.

-  Ya Rabbi   Sana yaklaştıracak amelleri bize  sevdir

-  Ya Rabbi   Bizi öyle bir amellere muaffak kıl ki,biz o amellerle  Seni  zikirle  sevgine ulaşalım

-  Ya Rabbi   Rızana muaffak kıl,amelde ihlasa muaffak kıl İsmin anıldığında kalbi titreyen kullarına nasip ettiğin haşyet hissine muaffak kıl

-  Ya Rabbi   Eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!

-  Ya Rabbi   Muhabbetini hissettir,hakikati sen öğret marifete ulaştır

-  Ya Rabbi   Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et  rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize

-  Ya Rabbi   Efendimiz Muhammed (a.s)öyle bir salat ve selam et ki,o salat ile bizi nerden qeldiqi belli olmayan tehlikelerden, afetlerden, musibetlerden korusun

-  Ya Rabbi   Kusurlarımızı affet,bizi kendine kul kabul et.Emanetini kabzetme zamanına kadar bizi emanette emin kıl

-  Ya Rabbi   Bizlere helal kazançlı hayırlı işler ver razı olduğun dosdogru yolundan ayırma

-  Ya Rabbi   Cehennem eteşinden ümmeti Muhammedi koru bizleri ehli sünnetten bir zerre kaydırma

-  Ya Rabbi   Efendimize komşuu eylee kevser havuzundan efendimizin mübarek ellerinden bizlere o  şarabından tattır inş.

-  Ya Rabbi   Bizi nefsimizle başbaşa bırakma; nefsimizin vesvesesine, mağlup etme, takva sahibi kullarından eyle.

- Ya Rabbi   Kötü huyları benden uzaklaştır. Onları Senden başkası benden uzaklaştıramaz. Ben seninleyim. Sana döneceğim. Sen yüceler yücesisin. Affına sığınıyor, sana yöneliyoruz

-  Ya Rabbi,   Sen Ümmeti Muhammede (Filistine, Lübnana.. dünyada zalimler yüzünden ezilen masumlara) yardim et, bizlere birlik ve beraberlik icinde yasamyi nasip et.

-  Ya Rabbi   İlahi ,müslümanlar galip eyle inşaallah bizi dinin üzre sebat eyle Habibine melek ordularınla yardım ettin bize yeryüzünde küffar ile savaş içinde olan müslüman ordularına da bu nimeti nasip et yardım et

-  Ya Rabbi   Acımasız zalimlere aman verme ya rabbi Filistin'de Çeçenya'da Afganistan'da her nerede olursa müslümanlara eziyet etmek isteyenlere fırsat verme ya Rabbi sen Gafurur Rahimsin sen onları koru zalimlerin eline bırakma

-  Ya Rabbi   Hain melun zalim küffar ehlini  ülkemizden müslümanlardan uzak eyle 

-  Ya Rabbi   Şehitlerimizin şefaatlerini nasip eyle yaşayan cihangir,mücahit kardeşlerimize dua larımızın yüzü hürmetine koru muhafaza et rahmet eyle

-  Ya Rabbi   Bizleri sırat-i mustakim yolundan ayırmak isteyenleri engelle , onlara hidayetse  hidayet, degilse kahret  perişan et

-  Ya Rabbi   Biz imtihan için geldiğimiz bu dünyada bizi aciz bırakma çaresiz bırakma korktuklarımdan emin umduklarımıza nail eyle kereminle kuşat gönüllerimize huzur ver

-  Ya Rabbi..;Bana DuA edenlerin duasini…Benden dua bekleyenlerin
 duasini…Benden dua isteyenlerin duasini…Ve ;Benim dualarimi
Dergah-i Izzetinde kabul eyle

-  Ya Rabbi,   Bizleri dogru yolumuzdan ayirma, seytana ve nefsimize uydurma

-  Ya Rabbi,   Kıldığımız namazları kabul eyle! Ahir ve akıbetimizi hayreyle! Son nefesimizde kelime-i tevhid söylememizi nasip eyle! Ölmüşlerimizi af ve mağfiret eyle!

 -  Ya Rabbi,   Sana yapmis oldumuz ibadetleri dergahin’da kabul eyle


-  Ya Rabbi,   Sen bizleri cehennem azabindan, kabir azabindan, hayatin ve ölümün fitnesinden ve Deccalin serinden sana siginiriz sen bizleri koru

-  Ya Rabbi   Dualarımızı salih kullarının duaları gibi kabul etmeni diliyoruz! Ne olur, ümitlerimizde bizi haybet ve hüsrana uğratma

- Ya Rabbi  Bütün ölmüslerimizin ve Sevgili Peygamberimizin sallallahu aleyhi vesselemın ruhu Allah’u Teâlâ’nin rizasi icin
    
- Ya Rabbi Amin diyenlerinde felah ve selameti için
dularımızın ve tüm dileklerimizin kabulü için 
El-Fatiha


RABBİMİZE DUA 

FORUM ALACAKARANLIK İSTANBUL 2013

RIFAT YILMAZ ŞAHİNOĞLU 



https://abdullahfurkan.wordpress.com/2009/09/12/muslumanlarin-birlesmesi/

Müslümanların Birleşmesi
 12/09/2009

Posted by Abdullah FURKAN in EHLİ SÜNNET MÜDAFASI,SİYASET
Tags: 

trackback
Tutturmuşlar, “Mezhepler kalksın, Müslümanlar bir ve beraber olsun, hepimiz Kur’ân’da birleşelim…” diyorlar. Ne kadar parlak bir söz bu… Lakin bin parçaya ayrılmış, her biri bir türlü söyleyen Müslümanlar nasıl birleşecekler? İşte bu nasılın cevabını veremiyorlar.

 

İlk üç Râşid Halife haindir, Ehl-i Beyt’in hakkını yemiştir diyenlerle Kur’ân’da nasıl birleşeceğiz?

Ali b. Ebi Tâlib, hakeme müracaat ettiği için -hâşâ- kâfir olmuştur diyen Haricîlerle nasıl birleşeceğiz?

Ashabın büyük kısmı âdil değildir, dâvaya ihanet etmiştir, sapıtmıştır diyenlerle nasıl birleşeceğiz?

Lügâvî mânada Allah göktedir diyen, Cenab-ı Hakk’a noksan sıfatlar izafe eden mücessime ile nasıl birleşeceğiz?

İmamı Rabbanî, Celalüddin Rûmî, Abdülkadir Geylanî gibi evliyaullaha -hâşâ- evliyauşşeytan diyen aşırılarla, mükeffirlerle nasıl anlaşıp birleşeceğiz?

İmanın altı şartından biri olan kadere inanmayan filancalarla nasıl birleşeceğiz?

“Allah gerçek bir Janus’tur” diyerek Cenab-ı Hakkı iki çehreli bir Roma putuna benzeten zındığın taraftarları ile nasıl birleşeceğiz?

Kur’ân tahrif edilmiştir diyenlerle nasıl birleşeceğiz?

Dini imanı para olan modern müellefe-i kulûb ile nasıl birleşeceğiz?

Herkes Nuh diyor, Peygamber demiyor… Evet nasıl birleşeceğiz?

Her bozuk taife eline Kur’ân almış; yanlış ve bozuk inanç, görüş ve yorumlarını Kur’ân Kur’ân Kur’ân diye bağırarak savunuyor.

“Peygamberlik Hz. Ali’nin hakkıydı, Hz. Ali ile Hz. Muhammed birbirlerine iki karganın birbirine benzediği gibi benzerlerdi. Bu yüzden vahyi getiren Cebrail şaşırdı, Hz. Ali’ye vereceğine Hz. Muhammed’e verdi…” diyen Gurabiye taifesi de Kur’ân diyor, başka bir şey demiyor.

Birbirleriyle savaşan çeşitli fırkalar, hizipler, taifeler, cemaatler mızraklarına Kur’ân sayfaları bağlamışlar; kendi inançlarını, görüşlerini, yorumlarını hep Kur’ân Kur’ân Kur’ân diye feryat ederek savunup yayıyorlar.

Ortada bin çeşit “Kur’ân Müslümanlığı” var.

Acaba bunlardan hangisi Kur’ân’a uygundur?

Önemli olan Kur’ân’a uygun İslâm anlayışını bulmaktır.

İşte bu İslâm Sünnet ve Cemaat İslâmlığı’dır.

Bu İslâm Ana caddedir, Sevad-ı Âzamdır, Büyük Topluluktur… Bu İslâm’da Kur’ân ve Sünnet iki ana temel kaynaktır. Ayrıca icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha vardır.

Bu İslam, günümüzden Asr-ı Saadet’e kadar, kopuğu olmayan bir silsile ile Resullerin Seyyidine (Sallallahu aleyhi ve sellem) ulaşır.

İşte, Kur’ân’da birleşmek, Kur’ân’la birleşmek Ehl-i Sünnet’te olur.

Ehl-i Sünnet kalksın, onun yerine Selefîlik, Necdîlik, şu veya bu fırka hakim olsun ve birleşme böyle sağlansın… Bu duaya âmin denmez.

Geliniz Kur’ân’da, Sünnet’te, icmâ-i ümmetle sâbit olan İslâmî hüküm ve değerlerde, Cadde-i Kübra’da, Sevad-ı Âzam’da birleşelim.

M.Şevket Eygi


 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol